Almanya'dan Hollanda'ya taşındım
523

Almanya'dan Hollanda'ya taşındım

Türkiye'den gitmeye karar verdiğim ilk dönem (2020 Şubat) iş başvurularımı çoğunlukla Hollanda'daki şirketlere yapıyordum. Nedendir bilmiyorum Hollanda'daki hayatın bana hep daha cazip geldiğini düşünürdüm. Hatta Rotterdam'da bir şirketle de anlaşmak üzereydik ama son mülakatta elenmiştim. Sonra Berlin'den teklif gelince neden olmasın deyip Berlin'e taşınmıştım.
Yemeksepeti'nden eski çalışma arkadaşlarımla FaceTime yaptığımız bir gün arkadaşım Almanya'dan taşınmayı düşündüğünü söylemişti. Seçeneklerinin arasında da en güçlü aday Hollanda'ydı. O an üzerine çok düşünmemiştim ama sonradan bu fikir bana çok mantıklı geldi. 2,5 senelik Berlin deneyimimden sonra hayatımda yeni bir değişikliğe ihtiyacım olduğunu hissettim ve araştırmalarım sonucu Hollanda'ya taşınmaya karar verdim. "Almanya'da 2 yıl" adlı yazımda Almanya'da 2 yıl boyunca edindiğim deneyimleri ve izlenimleri okuyabilirsiniz. Bu yazımda ise Amsterdam'a taşınma hikayemi anlatmaya çalışacağım. Hem merak edenler vardı hem de benzer ikilimde kalanlar icin faydalı olmuş olur umarım.
Ben Berlin'e 2020 Ağustos'ta taşındım ve 2,5 sene boyunca heycar'da Senior Frontend Software Engineer olarak çalıştım. Bu zaman zarfında da Berlin'deki hayatın bana çok da uygun olmadığını anlamış oldum. Kötü bir deneyim yaşamadım aslında, bence Avrupa'da yaşamak harika bir şey. Hayatımdan da genel olarak memnundum. Sadece hayatımın bu döneminde daha iyi şartlarda yaşayabileceğime inandığım Hollanda'ya taşınmak aklıma çok yattı.
Her paragrafta başka bir konuya değinmeye çalışacağım.
İlk konu şehrin sosyokültürel ve fiziki yapısı. Berlin'in verdiği vibe beni yeterince tatmin etmedi açıkçası. Çok kişisel bir deneyim olduğu için bazılarınızın katılmayacağı bir konu olabilir. Şehirde genel olarak depresif ve gotik bir hava hakim. Eski sovyet binalarınının o ruhsuzluğu bile insanın içini karartmaya yetiyor bir süre sonra. İlk gittiğimde hiç rahatsız olmamıştım ama alıştıkça artık böyle şeyler dikkatimi çekmeye başladı. Sokaklar genel olarak pis ve sidik kokuyor. Ve şehirde mental sağlığı bozuk insan sayısı da çok. Metroda bağııranlar çağıranlar, iğne vuranlar, vs. Aslında oldukça güvenilir bir şehir ama içiniz hep bir tedirgin oluyor. Delisi çok deli çünkü. Öte yandan Amsterdam daha elit, kaliteli, temiz ve Avrupa'yı daha çok hissedebileceğiniz bir yer bence. İşten çıkıyorum her yer turist, güllük gülistanlık, şehrin duygusu çok daha sıcak ve canlı.
Berlin'e kıyasla Amsterdam'da İngilizce konuşma oranı ütopik derecede yüksek. Hala inanamıyorum bu duruma. Sanki ana dil Hollandaca değil de İngilizce'ymiş gibi. Kimseden bilmiyorum etmiyorum duymadım, herkes İngilizce konuşuyor. Berlin'de bile bunun sıkıntısı çok hissediliyor. Çoğu insan İngilizce bilmiyordu, özellikle belediyeye işiniz düşerse geçmiş olsun gerçekten. Ayrıca Hollandalılar bana daha yardımsever ve sıcakkanlı geldi. Yaşadığım apartmandaki komşularla denk gelip tanıştım, hepsi de güleryüzlü sevecen insanlardı. Kek yapıp tüm komşulara dağıttım hatta 😅 O eski komşuluk ilişkilerini anımsattı biraz.
Amsterdam'da henüz ırkçılığa uğramadım, duymadım da. Bu konu Almanya genelinde biraz sıkıntılı. Çünkü malumunuz ismi lazım değil olan şahsın hala milyonlarca sempatizanı var. Mecliste partileri bile var ve oyları da her geçen gün artıyor. Bu açıdan bir yabancı olarak Almanya'da yaşamanın pek sağlıklı ve güvenilir olacağını düşünmüyorum. En azından yakın gelecekte.
Burada da Almanya'dakine benzer bir Blue Card sistemi mevcut. Yani Almanya'dan taşınırken Blue Card'ınızı kaybetmenize gerek kalmıyor. Ancak bu süreç çok uzun. O yüzden ben 2,5 senelik Blue Card vizemi hiç ederek "Highly Skilled Migrant" yani "Yüksek Nitelikli İşçi" vizesi ile geldim. Blue Card'a kıyasla daha avantajlı bence. En önemlisi %30 ruling yani %30 kuralı ya da %30 vergi indirimi kuralı denebilir. Gerekli koşullar sağlandığında; işveren, çalışanın brüt maaşının %30 oranına denk gelen kısmını çalışanına vergisiz ödeyebiiliyor. Yani 5 yıl boyunca maaşınızın %70’i üzerinden gelir vergisi ödüyorsunuz. Dolayısıyla %30’luk kısmı vergisiz/kesintisiz olarak direkt size yatıyor. Bu da inanılmaz bir fark yaratıyor haliyle.
HSM vizesinin güzelliklerinden bir diğeri de sınavsız şekilde ehliyetinizi değiştirebilmeniz. Amsterdam belediyesi için randevu bile almanıza gerek yok. İstenen belgeler de şu şekilde;
Vatandaşlık şartları Almanya ile aşağı yukarı benzer ama önemli farklar var;
  • 8 sene yerine 5 senede alınabilmesi (Almanya hükümeti de bu süreyi 5 seneye indirmeyi planlıyor)
  • Minimum B1 yerine A2 seviye dil bilgisi istenmesi
5 sene ülkede çalışıp vergi öderseniz, suç kaydınız olmazsa ve A2 seviye Hollandaca dil bilgisine sahip olursanız vatandaşlığa başvurabiliyorsunuz.
Taşınmamda etkili olan sebeplerden biri de ev satın almak. Almanya'da bu işler biraz çetrefilli. Önden ödeme yapacak kadar birikiminiz olması lazım. Hollanda'da ise maaşınıza oranla satın almak istediğiniz evin tüm ücretini mortgage çekerek ödeyebiliyorsunuz. Çok büyük kolaylık gerçekten. Burada bir hayat, bir gelecek kurmak istiyorum ve bu şekilde rahatça ev alabiliyor olmak bu süreci daha kolay yönetmeme imkan tanıyacak.
Çoğu işlem dijital olarak halledilebiliyor. Zaman açısından gerçekten avantajlı. Burada DigiD denen bir uygulama var ve Almanya'nın aksine çoğu bürokratik işlem buradan kolayca yönetilebiliyor.
Çok da bir önemi var mıdır herkes için bilemem ama Hollanda'da marketler haftasonu da açık. Almanya'da yaşayanlar derdimi anlayacaktır. Bir şeye ihtiyacınız olduğunda haftasonu ulaşamamak bazen çok kötüydü.

Unuttuğum veya atladığım şeyler olabilir. Aklıma geldikçe bu yazıyı güncellerim. Sorularınız veya eklemek istedikleriniz için @onurschu twitter hesabımdan bana ulaşabilirsiniz. Sevgiler 👋